Kapak

Ailede çocuğun yeri

Her tohum bir meyve için atılır. O niyetle ekilip, bakılır, emek verilir. Dualar o meyvenin hasıl olması içindir. Ailede atılan tohumların en tatlı, şirin meyvesi de çocuktur. Her kurulan aile hayırlı bir nesil dualarıyla adım atar. İslamiyette ise çocuk, Allah ‘ın insanlardan, dilediğine bahşettiği bir lütuf ve nimettir. “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir. “1 Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür.”2 Bir hadiste Efendimiz (Asm) “Evlat kokusu cennet kokusudur” diye ifade eder. Evet çocuklar bu dünyanın bir süsü, tatlı bir meyvesi olmakla birlikte aynı zamanda birer imtihan vesilesidir. “Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır” diye buyurur Rabbül Âlemin 3 “İnsan ölünce şu üçü dışında amellerinin sevabı kesilir. Sadaka-i cariye, kendisinden faydalanılan ilim ve arkasından dua eden hayırlı bir evlat.” Hadiste müjdelenen hayırlı evlat için yine âyet ve hadislerde dua ve gayret etmemiz buyrulmuştur. “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle”4 Kur’an’da çocuklardan bahsederken kullanılan “kurrete ayn” yani göz bebeği, göz aydınlığı ifadesi birkaç yerde geçmektedir. İnsanlar için göz aydınlığı, dünyanın süsü ve şirin bir meyvesi olan “çocuğun” ailemizdeki, geniş aile olan toplum hanesindeki yeri, makamı nedir, nasıl muhatap olmak gerekir? Bu konu üzerinde âyet ve hadisler ne der? Risale i Nur’ da nasıl geçer ? sorularının cevaplarını bulmaya çalışacağız  inşaallah.

Çocukların fıtratı ve mahiyeti

“Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler. Ve gayet zayıf ve nazik vücudlarında bir kuvve-i maneviye bulabilirler. Ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukavemetsiz mizac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup, mesrurâne yaşayabilirler.”5

Çocuğun yeri sadece aileyle bitiyor mu? Hayır, aynı zamanda toplumda da bir yere sahipler. Bediüzzaman Hz.leri Türk milleti içinde çocukları dördüncü taife olarak adlandırıyor ve o toplumdan beklentileri olduğunu söylüyor .Peki nedir o beklenti?

“Bunlar, hamiyet-i milliyeden merhamet isterler, şefkat beklerler. Bunlar da zaaf ve acz ve iktidarsızlık noktasında, merhametkâr, kudretli bir Hâlık’ı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidadları mes’udâne inkişaf edebilir. İleride, dünyadaki müthiş ehval ve ahvale karşı gelebilecek bir tevekkül-ü imânî ve teslim-i İslâmî telkinatıyla o masumlar hayata müştakane bakabilirler. “6

Bediüzzaman Hz.leri çocukların nazik fıtratlarının, kuvvetsiz, zayıf ruhlarının ancak Allah ‘a ve âhirete imanla sükûnet bulacağını, kabiliyetlerinin ortaya çıkması, maddi manevi ilerlemelerinin İslâmî telkinler ve terbiye ile olduğunu ifade eder. Ve toplumsal olarak yetişkinlerden, millet-i İslamiyetten bekledikleri, ihtiyaç duydukları ilk şeyin merhamet ve şefkat olduğunun altını çizer. Bir hadis-i şerifte Efendimiz(asm) “Çocuklarınıza değer verin ve onları güzelce terbiye edin ” buyurmaktadır. ” Çocuk sesi ve yağmur sesi size Allah ‘ı hatırlatır” hadis-i şerif i de Efendimiz (asm)’ın çocuklara nazarını ve onların mahiyet ve kıymetini bize ihtar eder.

İlk olarak ailesinde ve beraberinde toplumda değer gören çocuk, zamanla insan olmanın, insaniyetin, kul olmanın, halife-i arz olmanın değerini takdir eder ve çevresinde muhatap olduğu her mahlûka değer verir, merhamet eder. Yine bir defasında Efendimiz (asm)”En hayırlılarınız, çoluk çocuğuna en hayırlı olandır” diye buyurmuştur. Siyer- i Nebiye baktığımızda çocuklarla hususi muhatap olan, değer veren, onlarla istişare eden, hasta olduklarında ziyaret eden, kuşu vefat eden bir çocuğa taziye verip teselli eden bir Peygambere şahit olmaktayız.

Hz. Peygamber’in torunlarını öptüğünü gören bir bedevi, bunu yadırgamış ve “Demek siz çocukları öpüyorsunuz ha!.. Halbuki biz onları hiç öpmeyiz!” demekten kendini alamamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

“Şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp almışsa, ben ne yapabilirim.”buyurarak, çocuk sevgisinden yoksun  kalpte merhametin de bulunamayacağını ifade etmişti. Hz. Peygamber’in karşılaştığı çocuklara selâm verip onların hal ve hatırını sorması (Buhârî, “Edeb”, 81), okşayıp bağrına basması, zaman zaman çocukları, özellikle de torunlarını omuzuna ve sırtına bindirmesi (Buhârî, ), hatta hoşlanacakları lakaplar takmak suretiyle çocuklarla şakalaşması ve onları eğlendirmesi (Buhârî, “ʿİlim”, 18) şeklindeki davranışlarıyla neyi ifade ettiği daha iyi anlaşılır.

Çocukla Muhatabiyet ve Eğitimi

“Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feylesofla konuşmaktan aşağı değildir. “İşârât-ül İ’caz/234

“Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat pat söylediği sözlerle ünsiyet peyda eder, söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insanla o çocuk arasında bir malûmat alışverişi olamaz.”8

Mütekellim- i Ezelî olan Zât nev-i beşerle muhatabiyetindeki kelamı beşerin idrakine, fehmine uygun onu okşayacak şekilde takdir eylemiş. Kur’ân- ı Kerim’in iki hayatımıza rehber olabilmesi, insanın onu anlayıp yaşayabilmesi için bu elzem ve çok hikmetlidir. Rabbül âlemin’in bu tasarruf ve terbiyesi bizim için çok kıymetli bir ölçüdür.

Çocuklara sözümüzün tesirli olmasını, onun dünyasında yer edip anlaşılmasını istiyorsak “anlayacağı, seveceği dil ve üslupla” muhatap olmamız şart. Aksi takdirde sadece yetişkinlerin kurduğu etkisiz cümleler olarak kalır. Belki onlarca kez tekrar etsek de bir yankı duyamayız. Dar ve geniş dairede çocuk eğitiminde, okul müfredatlarında bu hususta özel çalışmalar yapılmalı.

Aile içinde yaşına göre fikri alınan, kendiyle istişare edilen, sözüne değer verilen çocuk toplumda da (Kreş, park, okul, askerlik, meslek vb…) kendi fikrini beyan etmekte, hukukunu muhafazada daha şuurlu ve rahat olur. Çocuklara değer verip , seviyelerine göre muhatabiyetin örneklerini, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Sünnette çokça görmekteyiz.

Bediüzzaman Hazretleri ‘nin şu ifadeleri çocuğun talim ve terbiyesinde çok kıymetli ve manidardır.”Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır. Çünkü bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-i müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanîlik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi’ belâ olur. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur: “Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?”

“İşte bu hakikate binaen, en bahtiyar çocuklar onlardır ki, Risale-i Nur dairesine girip dünyada peder ve validesine hürmet ve hizmet ve hasenâtı ile onların defter-i a’mâline vefatlarından sonra hasenatı yazdırmakla ve ahirette onlara derecesine göre şefaat etmekle bahtiyar evlat olurlar.”9

“Çocuklarımıza okşayarak sevgiyle diyoruz ki:

“Evladım! Risale-i Nur, seni hem dünyada hem âhirette mesud, bahtiyar edecek en büyük ve en hakiki bir din kitabıdır, iman dersleridir. Okumaktan mahrum kalırsan, iman derslerini şimdi alamazsan hem dünyada hem âhirette bedbaht olursun, perişan kalırsın.” diyerek ve Risale-i Nur hakkında yazılmış olan mektupları, destanları, kasideleri, şiirleri okuyarak, okutarak Risale-i Nur’un sevgisini kalplerine, büyüklüğünü ruhlarına yerleştirmekte devam edeceğiz. Dualarınız sayesinde Risale-i Nur’un dersleriyle inşâallah evlatlarımız İslâmiyet’e hem bize hem milletimize hayırlı, dindar gençler olarak yetişirler.”10

Bu kıymetli satırlardan çıkaracağımız birçok ders olmakla birlikte konumuzla ilgili kısmına nazar edersek; çocukların terbiye ve talimi erken yaşta, bir cihette anne karnında başlar. Hassaten iman hakikatlerini, İslam ın rükünleri ileriki yaşlara kalırsa iz’anı ve kabulü çok zor olur. Çocuklara bu hakikatleri ilk aşamada ancak şefkat ve muhabbetle, onların zihin ve kalplerini okşayarak talim edebiliriz.

Çocuk, ilk doğduğundan itibaren dikkatli nazarlarla etrafı sürekli seyreder belki kaydeder. Çocuğun hayatımıza girmesiyle birlikte tatlı, şirin nazarların ve kulakların hep üzerimizde olduğunu unutmayalım. İlk talim bu aşamada başlar. Çocuk ilk derslerini anne-babanın yaşantısından, lisan- ı halinden alır. Bunu çok veciz bir şekilde ifade eder. Bediüzzaman “Evet, insanın en birinci Üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir” devamındaki satırlarda Bediüzzaman Hazretleri, validesi Nuriye Hanım’ın şefkatli fiil ve hâli, manevi dersleri ve telkinlerinin 80 yıllık ilim hayatında maddî çekirdekler hükmünde olduğunu, meslek meşrebinin temelini oluşturduğunu ifade eder.

İlginçtir ki baktığımızda Bediüzzaman’ın annesiyle bizzat hemhal olduğu süre dokuz yaşına kadardır. Sonrasında ilim öğrenmek evden ayrılmış, bir daha görmemiştir. Erken yaşta, ailede aldığı o tesirli dersler geri kalan hayatının esasını oluşturmuş.

Ailenin yaşayarak çocuğa hüsn ü misal olması, yol göstermesi, sözlü nasihatlerden çok daha etkilidir. Lisan-ı hal, lisan- ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşur. Uzman bir oyun terapisti şöyle bir tesbiti vardır” bir çocuğun üç ebeveyni vardır;1) anne 2) baba 3) anne baba arasındaki ilişki. Anne babanın aralarındaki ilişki, muhatabiyet, muhabbet de çoçuklar için tesirli bir etken olmaktadır. Çocukların alıcılarının açık olduğu, duygularıyla, zihnen, bedenen anne-babaya tevcih ettiği, teveccüh ettiği bir dönemi kaçırmamak çok kıymetli ve elzemdir. Ailede iyiliğin en önemli tezahürlerinden biridir aile bireylerine zaman ayırmak, onlarla kaliteli vakit geçirmek. Nitekim kişinin ailesine vereceği en kıymetli şeydir zaman.

“Onun için daire-i meşruadaki keyfe iktifa ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki masum evlatlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”Bediüzzaman Hazretleri’nin bu ifadeleri günümüz insanın imtihanı olan sosyal medya vb meşguliyetlerin dar dairedeki esas vazifeden uzaklaştırmaması gerektiğini de bir cihette ihtar eder. Efendimiz (asm)”Diline hâkim olan, evinde çoluk çocuğuyla bulunmaktan zevk duyan ve günahlarına ağlayan kimseye müjdeler olsun” diyerek kişinin ailesiyle hemhal olmasına teşvik ediyor. “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizi, Birr, 33)” Bir adam Allah’ın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur.” (Buhârî, Îmân 41) En Güzel Sadaka

“Kişinin, ailesi için yaptığı harcama sadakadır.” (Buhârî, Meğâzî, 12)

Çocuk, anne babanın en kıymetlisi, bir cihette kendilerine ait hissettikleri bir değerdir. Çocuk çendan valideynin evladıdır fakat Rabbül Alemin’in raiyyetidir, esasında O’nun terbiye ve tasarrufundadır. İnsana  da dünya yolculuğunda velisi olduğu bir emanettir. Hakiki tasarruf ve terbiyesi Rahmanürrahim’ de olduğundan o yavruya hikmeti ve rahmeti gereği muamelelerde bulunur. Bazen hastalıklarla bazen ayrılıklarla o çocuğu yine rahmetiyle terbiye eder. Masum çocukların hastalıkları dünya ve âhiret hayatına, ruhî terakkiyatına ait çok hikmetlere medardır. Bu süreçte ona şefkatle eşlik eden validesinin amel defterine de haseneler yazdırmaktadır.

Çocuğun, bizim evladımızdan önce “bir kul olduğunu” hatırdan çıkarmamak onunla sıhhatli bir muhatabiyet ve hukukun temelini oluşturur. Ve bu nazarla bakmak çocuk terbiyesinde bizim işimizi de kolaylaştırır. Bediüzzaman’nın masum çocuklarla sohbet ve muhaveresi çok ibretli ve saadetlidir. Yanına gelen masumlara, büyükler gibi ehemmiyet verip kalben onlara müteveccih olurdu. Siz masumsunuz, daha günahınız yoktur, sizin duanız makbuldür diyerek dua talep eder kendisi de onlara dua ettiğini ifade eder. Çocuklarla samimi ve ciddî muhatabiyeti Risale i Nur’un minik kalplerde inkişafında tesirli olmuştur. Çocuğun yeri ve değeri çekirdek ailede başlar ve geniş ailede, toplumda devam eder. Müsbet ya da menfî her muhatabiyet ve muamele çocuğu besler.

Ailede ve büyük aile olan “toplumda” Allah’ a ve âhirete iman hakikati hükmettiği takdirde ve ona oranla çocuklar hakiki değeri görür ve sıhhatli bireyler olarak yetişir.

Elhâsıl; “sebep olan yapan gibidir ” hakikatince atılan tohumların toplumda ve ahiretteki vereceği meyveleri de düşünerek, hayırlarla bizleri yâd edecek, İslâm’a, Kur’ân’a hâdim nesillerin yetişmesi duası ve gayretinde olmalıyız. Takdir elbette Allah’tan.

Dipnotlar

  • Şura 49/50.
  • Kehf/46
  • Enfal 28.
  • Furkan/74.
  • Asa-yı Musa 205
  • Mektup 478
  • Buhârî/Edeb/18
  • Îşarat-ul-icaz/233/Bakara (26-27)
  • Emirdağ Lahikası 20.mektup
  • Hanımlar Rehberi)

Zeynep Aksoy Özbey

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*